baris dilekci

siyasi
ana sayfa
baris dilekci
SITELER
gizli
OZLU RESIMLER
RESIM KATLI SIIRLER
BAGLI RESIMLER
meddah orta oyun
ILGINC KLIPLER
ISKENCE GORUNTULERI
ful album
POP
ARKADAS ARA
futbol
MP_3
en seçkinler
SARKI SOZLERI
TURKULERIM
OZLU SOZLER
CANLI TV
RADYO
SIIRLER_3
komik klipler
animasyon
galatasaray
Che Guevara albümü:
siyasal kilipler
seçkin siirler
HIKAYELER
hazir mesajlar
en güzel ask siirleri
guzel sözler
resim
siyasi
ermeni yalanlari
arkadalarim
en güzel mesajlar
komik
fikra
siirler
SIIRLER_2
bana ait
ünlü insanlarin hayati
konular
biliyormuydunuz
BILGI KUPU
google
burçlar
FOTAGRAFLARIM

Enter subhead content here

121, 04/12/2006)
Başyazı-Gökçe Fırat
Milli Mücadele Zamanı
(Neden Milli Mücadele Derneği-1)
Başyazı Gökçe Fırat

Milli Mücadele Zamanı
Dışardan kuşatma, sadece Batılı devletlerin Türkiye’yi siyasal yönden kuşatmasının ötesine geçmiş bulunmaktadır. AB süreci ile girilen dönem zaten Batılıların Türkiye’ye isteklerini bildirdikleri ve bu istekleri/tavizleri “AB’ye almayız” yaptırımı ile uygulattıkları bir dönemdi. En son AB İlerleme Raporu’nda gelinen nokta Kıbrıs’ın verilmesi noktasıdır. Unutmayalım Batı bunları sadece siyasal bir kuşatma ile elde etti. Çünkü içerde Batıya taviz verecek zayıf ve işbirlikçi bir iktidar vardı: AKP. Fakat kuşatmanın en önemli halkası da bu dönemde başladı. ABD’nin Ortadoğu’ya saldırısı ve Irak’ı işgali ile birlikte Türkiye ABD tarafından askeri olarak da kuşatmaya alındı. ABD’nin gerek Balkanlar’daki gerek Karadeniz’deki gerekse Kafkaslar’daki askeri yığınağı ile Güneyimizdeki üslenmesi birleştirildiğinde Türkiye’nin dört bir yanının ABD’nin askeri gücü tarafından ablukaya alındığı en önemli somut gerçekliktir. Hiçbir ülke böylesi somut bir tehlikeyi görmezden gelemez.

Özgür Erdem
Papa düşmanlığı Atatürkçülük değil

Papa’nın Türkiye açısından bir tehlikesi varsa, o da Fener Patrikhanesi’nin
ekümenikliğini tanımasıdır. Türkiye’nin içinde bulunduğu bölünme sürecine en büyük etkiyi yaratacak olan şey budur. Bu yüzden Türkiye, Papa’yı Katolik olduğu için protesto etmek yerine Vatikan-Fener yakınlaşmasını elleri kolları bağlı izlememeyi tercih etmelidir. Türkiye kendisi için öncelikli tehdit olan Fener Patrikhanesi’ni ve Ermeni Kilisesi’ni nasıl yalnızlaştıracağının planlarını yapmalıdır. Ve Patrikhane’nin Papa üzerinden meşruluk kazanma çabalarının önüne geçmelidir.
Yekta Güngör Özden
Tuzaklar

Gerici medya Cumhurbaşkanına yine çattı. Oysa söylediği sakıncalı değildi. Atatürk’ün “Asrî olmak ne demek?” diye soran sarıklı bir milletvekiline “Adam olmaktır” yanıtını yinelemişti. Ben, görevdeyken çıktığım bir televizyon izlencesinde “Lâiklik adam olmaktır” dediğim için sözlü-yazılı saldırılara uğramıştım. Kuşkusuz, düşünüp konuşan insanı amaçlamadım. Herkes insandır, insan değildir demedim. Adamlıkla, nitelikli insanı vurguladım. Anlamadıkları için çattılar. Gerçekten lâiklik, düşünce ve inanç özgürlüğünü temel alan, devletin dinden bağımsızlığını, inançlar yönünden saygın yansızlığını özetleyen bir ilkedir. Bu ilkeyi benimseyenler, karşı çıkanlara göre elbet daha niteliklidir.
Turhan Feyizoğlu
Deniz’in babası Cemil Gezmiş:
“Deniz çok fazla yurtseverliğinin kurbanı oldu”

Bülent Arınç özetle, “Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının hayatını incelediğimizde çoğu 68’in ideolojik kavga, lider olma hevesi, para ve kadınla elde edildiklerini görüyoruz.” demiş. Haberi okuduktan sonra aynen Deniz Gezmiş’in dediği gibi: “21 yılın hesabını 21 gençten sormak maksadıyla ve suçluların telaşı içerisinde” yapılmış bir açıklama dedim.
Prof. Dr. Şener Üşümezsoy
Spekülatif İstanbul depremi senaryoları ve ormanların siteler ve kasabalara dönüşümü

Ama her nedense deprem büyük olacak dendiği zaman çeşitli imkanlar ve basında yayınlanma şansı olan modeller söz konusu iken deprem olmayacağını ortaya çıkaracak bir projenin nedense desteklenme şansı yoktur. Çünkü bu dönemde var olan proje deprem olacak söylemini toplumun beynine kazınmasıdır ki bu anlamda da kıyılarda İstanbul kıyılarında 10 şiddetinde deprem olacağı vurgulandığı noktada bu kıyılarda istimlak sağlanması hedeflenir görünümündedir.
Şenol Dedeoğlu
Tahsil cehaleti alır “vatana ihanet” baki kalır...

Hem AB fonlarından “Türkiye’de liberal düşünceyi geliştirme ve destekleme” adına 509.172.00 Avro nemalanarak hem de AKP’nin parti zeminlerinde bilimsel paradigmalar kullandığını söyleyerek Kemalizm’i eleştirdiğini söyleyerek Gazi M. Kemal Atatürk’e iftiralar atıyorlar. Sonra da kendilerini savunmak adına Atatürk’e değil “Kemalizm”e eleştirileri olduğu yalanına sığınıyorlar. Savunmalarının özrü ise kabahatinden daha büyük; düşünce özgürlüğü adına sapık fikirlerini çürütmek zorundaymışız!!! Marifetleri malum Karen Fogg’un itimadına mahzar olan Atilla Yayla bilim adamı ise bunu önce bilimsel alanlarda yapmalı. Oysa siyaset yapmak için seçtiği kanallar AKP’nin kulvarları…

600'den fazla Amerikan askerini
öldüren Iraklı keskin nişancı "Juba" hakkında üç ayrı video:

"Juba"nın bir yıllık karnesi:
Toplam 634 ölü, 205 yaralı Amerikan askeri
22 ölü Amerikan subayı ve 11 ölü Amerikan keskin nişancı

Juba

Juba

Juba
Deniz Baykal

Kaya Ataberk
CHP Tayyip’i Başbakan yaptı
Cumhurbaşkanı yapmamalı

Deniz Gezmiş

Turhan Feyizoğlu
Deniz’in babası Cemil Gezmiş:
“Deniz çok fazla yurtseverliğinin kurbanı oldu”

Yön
 

Milli Mücadele Derneği’nin temel ilkeleri: 6 Ok
Atatürk, Batı tipi oligarşik, sınıf egemenliğine dayanan parlamenter demokrasileri reddettiği gibi, Batı sömürgeciliğinin Doğuyu geri bırakmak için ayakta tuttuğu hükümdarlık ve teokrasi tarzı yönetim biçimlerini de reddetmiştir. Cumhuriyet ulusal egemenliktir. Ancak ulusal egemenlik çok partili Batıcı düzen tarafından yıkılmıştır. Bunun yerine Batı sömürgeciliğinin işbirlikçisi sömürücü ve gerici sınıfların ve zümrelerin egemenliği kurulmuştur. Bu şekilsel demokrasi Atatürk’ün deyimiyle millete rağmen kurulmuş Batıcı bir “oligarşi”dir. Milli Mücadele Derneği, Cumhuriyeti tamamen yıkılma noktasına getiren bu sözde demokrasiye karşı mücadele eder. Tekrar Türk ulusunun egemenliğinin ve Cumhuriyet’in tüm esaslarıyla etkin hale gelmesi için mücadele eder.

www.millimucadele.org

Kaya Ataberk
CHP Tayyip’i Başbakan yaptı
Cumhurbaşkanı yapmamalı

CHP, belki Tayyip Erdoğan’la o cumhurbaşkanı olduktan sonra mücadele etmeyi planlıyordur ama bunun aslında CHP’nin bile olmadığı bir Türkiye tablosuna gidiş olduğu anlaşılan kavranmamıştır. CHP, aynı hatayı bir kez yapmıştır ve Tayyip Erdoğan CHP ve Baykal sayesinde Başbakan olabilmiştir. CHP nasıl öze dönüş sürecine girerek, Atatürkçü, milliyetçi politikalar oluşturuyorsa aynı kararlılıkla bu meclisin Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanı yapmasını ve dolayısıyla hilafeti, bölünmeyi engellemek zorundadır.
Öner Yağcı
Sabahattin Ali'nin Romanı üzerine:
“Başın Öne Eğilmesin”

Sabahattin Ali, öykü, roman ve yazılarıyla Anadolu’nun ezilen insanlarını edebiyata sokmuştu. İkinci Dünya Savaşı koşullarında yükselen faşist ideolojiyle hesaplaşmış, diktatörlük yönetimlerine karşı çıkmıştı. Direnen, sıradan bir insanı roman kahramanı yaparak ölümsüzleştirmişti. “Aldırma Gönül Aldırma“, “Benim Meskenim Dağlardır“, “Çocuklar Gibi“, “Melankoli“ gibi şiirleri bestelenerek dillerden düşmeyen bir yazardı; “Göklerde kartal gibiyken kanatlarından vurulan/ Mor çiçekli dal gibiyken bahar vaktinde kırılan“ bir canıydı yurdumuzun.
Talat Turhan
Atilla Yayla ve ardındaki örgüt: Mont Pelerin

Daha önce Zaman gazetesinde Kemalizme defalarca “çürümüş, köhnemiş, tahakkümcü” suçlamalarıyla saldıran Atilla Yayla, Nur cemaatinin köhne yapısıyla Türk milletinin genel görüşünü karıştırma hatasının faturasını ağır ödüyor. Zaman’da sınırlı sayıda gericinin okuduğu fikirlerinin Türk milletinin ezici çoğunluğu tarafından öfke ve nefretle karşılanması doğaldır.
Kuzey Fırat
Ermeni Soykırımı değil Ermeni yalanları

Prof. Dr. Tükkaya Ataöv’ün bu çalışmaları bize, Türklüğe karşı saldırıların hepsinin arkasında istisnasız büyük bir yalanın yattığını göstermektedir. Özellikle “Ermeni soykırımı” iddiaları tümüyle yalana dayanmaktadır. Hem de öyle zeka isteyen yalanlar değildir. Çok bilinen bir yağlı boya tablosu bile bu yalanın bir parçası olmaktadır. Burada sorgulanması gereken, bunca basit ve çocukların bile kanmayacakları yalanlarla karşı Türk milleti neden suçluluk psikoloji içinde hareket etmeye zorlanmaktadır?

Gündem
Karın da ODTÜ’lü müydü?

Yobazın biri devlet makamını eline geçirmiş ve oradan Deniz Gezmiş’e atıp tutuyor. Deniz’i yakından tanırmış, ODTÜ’de kadınla kandırılmışmış... İyi de sen nerden biliyorsun be yobaz! Anan mı, bacın mı, nişanlın mı ODTÜ’de öğrenciydi? Yoksa siz Milli Görüş’te Anadolu delikanlılarını böyle mi kandırıyorsunuz?
İlhan Selçuk’un esprilerini ABD’liler tuttu
İlhan Selçuk NATO’nun çifte standart yaptığını savunup, terörizmi engellemek için NATO güçlerinin Türkiye’nin güneydoğusuna girmesini savunmuştu. İlhan Selçuk topladığı tepkiler üzerine, espri yaptığını ve yanlış anlaşıldığını dile getirdi. Anlaşılan esprilerini ABD çok beğenmiş. Richard Holbrooke Kuzey Irak’ın Türkiye tarafından işgali riskinin azaltılması için bölgeye bir NATO gücünün konuşlandırılmasını istedi.

Cumhuriyetçilik

Türk milletine uygun tek idare rejimi Cumhuriyettir.

Türkiye Cumhuriyeti Atatürk’ün deyimiyle bir Halk Cumhuriyeti’dir. Türk milletinin seçtiği bu idare şekli, aynı zamanda 20. yy.da bağımsızlıklarını kazanan tüm ezilen ulusların Batının dayattığı oligarşik ve sömürgeci siyasi modellere karşı tek alternatif olarak tarihe geçmiştir.

Atatürk’ün devriminin amacı Türk milletini yeniden egemen kılmaktır. Bu egemenlik sadece sınırların dış düşmana karşı korunmasıyla değil; aynı zamanda milletin ülke içinde iktidar olması yani “Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin” olmasıyla mümkündür.

Atatürk, Batı tipi oligarşik, sınıf egemenliğine dayanan parlamenter demokrasileri reddettiği gibi, Batı sömürgeciliğinin Doğuyu geri bırakmak için ayakta tuttuğu hükümdarlık ve teokrasi tarzı yönetim biçimlerini de reddetmiştir.

Atatürk, yüksek Türk medeniyetinin eski çağlardan beri temelini oluşturan Türk ulusunun özgürlüğü ve egemenliği ilkesini, çağdaş Cumhuriyet ile yeniden etkin kıldı.

Cumhuriyet ulusal egemenliktir. Ancak ulusal egemenlik çok partili Batıcı düzen tarafından yıkılmıştır. Bunun yerine Batı sömürgeciliğinin işbirlikçisi sömürücü ve gerici sınıfların ve zümrelerin egemenliği kurulmuştur. Bu şekilsel demokrasi Atatürk’ün deyimiyle millete rağmen kurulmuş Batıcı bir “oligarşi”dir.

Gerçek Cumhuriyet, Atatürk’ün de belirttiği gibi ulusun “kuvvetler birliği”ne dayalı ulusal egemenlik rejimidir. Parlamenterizmin yarattığı kuvvetler ayrılığı sistemi Atatürk’ün deyimiyle milleti “parçalamış ve felç etmiştir.” Ulusal egemenlikten doğan kuvvetleri bir bir emperyalist dış güçlere ve içteki yerli işbirlikçi, gerici kesimlere teslim etmiştir.

Milli Mücadele Derneği, Cumhuriyeti tamamen yıkılma noktasına getiren bu sözde demokrasiye karşı mücadele eder. Tekrar Türk ulusunun egemenliğinin ve Cumhuriyet’in tüm esaslarıyla etkin hale gelmesi için mücadele eder.

Milli Mücadele Derneği, işbirlikçi, bölücü ve gerici güçlerin demokrasi adı altında Türk ulusuna karşı kurdukları Kürt-İslam egemenliğine karşı mücadele eder. ABD himayesinde gerici güçlerin kurmak istedikleri Ilımlı-Hilafet rejimine geçit vermemeyi temel hedefleri arasında görür.

Milli Mücadele Derneği vatanımıza yönelik saldırıların aynı zamanda Cumhuriyet’e yönelik saldırılarla güç kazandığının bilincinde olarak, tüm Cumhuriyetçi güçleri saflarında mücadeleye çağırır. “Demokrasi” bayrağı altında toplanan Cumhuriyet düşmanı işbirlikçi, bölücü ve gerici güçlere karşı Cumhuriyetçilik bayrağını yükseltir.

Milliyetçilik

Milli Mücadele Derneği, Atatürk Milliyetçiliğini Milli Mücadele’nin rehberi olarak görür. Türk milliyetçiliğinin, 20.yy’daki bilimsel ve tarihsel geleneğinin tek kaynağı olarak Atatürk’ün eylem ve düşüncelerini görür.

Emperyalizme karşı bağımsızlık, her türden bölücülüğe karşı birlik mücadelesinin temel ekseni Atatürk Milliyetçiliğidir.

Milli Mücadele Derneği, Atatürk Milliyetçiliğinin hiçbir yoruma açık bırakmaksızın belirttiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’ni bir ulus-devlet olarak kabul eder. Türkiye’de tek bir ulus ve bu ulusun asla paylaşılamaz egemenliğine dayalı tek bir devleti vardır.

Ezilen dünyada ulus gerçeği emperyalizmin en büyük düşmanıdır. Bu yüzden emperyalizmin 500 yıldır değişmeyen sömürgeleştirme stratejisi “böl-parçala-yönet”tir. Batının, ulusları parçalamak için kullandığı değişmeyen yol etnik, mezhepsel, dinsel ve diğer türden bölücülüktür. Osmanlı’nın yıkılması ve sömürgeleştirilmesi de bu şekilde olmuştur.

Bundan dolayı Atatürk Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı sadece emperyalist işgalcilere karşı değil, emperyalizmin uşağı azınlıklara ve etnik bölücülere karşı da vermiştir. Atatürk’ün kurduğu çağdaş ulus devlet, Osmanlı’nın köhnemiş çok dinli ve milliyetli sömürge yapısının tam tersidir.

Milli Mücadele Derneği, Atatürk Milliyetçiliğinin Türk Devleti’nin temel taşı olarak yeniden egemen olması için mücadele eder.

Milleti Atatürk’ün tanımladığı anlamda “dil, kültür ve mefkure birliği” olarak kabul eder. Emperyalizmin dayattığı her türlü ırkçı ve etnikçi parçalanmayı reddeder.

Milli Mücadele Derneği, Türk ulusunu parçalayan esas unsurun Atatürk’ün ölümünden sonra kurulan Batıya bağımlı emperyalist uydusu siyasi ve iktisadi düzen olduğunu saptar.

Milletin tüm yaşam kaynaklarına bir avuç işbirlikçiyle birlikte el koyan Batılı sömürgeciler, milletin önce sınıflara sonra da Atatürk’ün deyimiyle “tarihin karanlık dönemlerinden kalma” etnik ve dini kimliklere bölmektedir.

Bu çerçevede Milli Mücadele Derneği Türk ulusunun parçalanmasını engelleyecek yegane yol olarak milleti yeniden egemen ve bağımsız kılmayı görür.

Atatürk Milliyetçiliği tüm ezilen dünyaya örnek olmuş bir antiemperyalist mücadelenin yaratıcısı ve ürünüdür.

Bu yüzden Milli Mücadele Derneği, Türk milliyetçiliğinin en temel gereği ve görevi olarak, Tam Bağımsız Türkiye ve vatanın bütünlüğü için yeniden Kuvayı Milliye çağrısı yapmaktadır.

Milli Mücadele Derneği, bu esaslar doğrultusunda tüm Türk milliyetçilerini Atatürk’ün Milliyetçilik İlkesi bayrağı altına çağırır.

Halkçılık

Atatürk’ün Milli Mücadele stratejisi emperyalizme karşı ezilen ve sömürülen tüm halk kesimlerini birleştirmekti.

Atatürk daha 1920’de Türk milletinin emperyalizm tarafından topyekun sömürülen, ezilen, “erbab-ı say” yani emekçi bir halk olduğunu saptamıştı. Atatürk’ün devrimi bu yüzden hem tüm milleti işgalcilere karşı birleştiren milliyetçi bir devrim hem de emperyalist sömürgeciliğe ve sömürüye karşı büyük çoğunluğu köylü ve emekçi olan tüm Türk milletini birleştiren halkçı bir devrimdi.

Atatürk halkçılıktan, Türk milletini “sınıfsız, imtiyazsız ve kaynaşmış” bir toplum olarak kalkındırma davasını algılıyordu.

Atatürk’ün kurduğu ekonomik sistem ve gerçekleştirdiği toplumsal devrimlerinin her biri, Türk milletinde daha henüz derinleşmemiş sömürü ve sınıflaşma eğilimlerini engellemeye yönelikti. Bu yüzden, Osmanlı’dan kalan emperyalist işbirlikçisi azınlıklar, aristokrat zümreler ve gerici kesimler Cumhuriyet ile tasfiye edilmiştir.

Yine Atatürk’ün kurduğu devletçi ekonomi, Türkiye’nin yabancı sermayeye bağlanmadan, kapitalist sınıflaşma ve sömürü yoluna gitmeden kaynaşmış bir toplum olarak ilerleme hedefini desteklemekteydi.

Atatürk’ün ölümünden sonra, 2. Dünya Savaşı’yla birlikte halkçılık yerine iktidar eliyle zengin sınıfların ve imtiyazlı kesimlerin yaratılması yoluna gidildi. Emperyalizm ile işbirliği yapan sınıflar halkın ezici çoğunluğunun aleyhine zenginleştirildi ve iktidara oturtuldu.

DP ile birlikte başlayan Türkiye’yi açıkça emperyalist kapitalizme teslim etme politikası, Atatürk’ün “sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış” toplum idealini tamamen yok etti. Bunun yerine Atatürk’ün deyimiyle “erbab-ı say” olmayan, “yan gelip yatarak” ülkenin doğal kaynaklarını, pazarlarını, ucuz işgücünü, kamu eliyle yaratılmış büyük iktisadi girişimlerini yabancılara satan, işbirlikçi bir sermaye kesiminin diktatörlüğü kuruldu.

Böylelikle sadece Atatürk’ün Halkçılık ilkesi değil, Cumhuriyetçilik ve Milliyetçilik ilkeleri de yok edildi.

Milli Mücadele Derneği, Atatürk’ün Halkçılık ilkesinin yeniden uygulanmadığı takdirde, Türk milletini esaret altına alan bu sermaye kesiminin vatan topraklarını da parsel parsel yabancı işgalcilere satacağının bilincindedir. Türkiye’yi işgal etmeyi düşünen Batılı emperyalistlerin işbirlikçileri tüm halkın sırtından asalak gibi zenginleşen bu sermaye çevreleridir.

Dolayısıyla Milli Mücadele Derneği, vatanı içteki işbirlikçi sınıflara karşı korumak görevi göz ardı edilirse, Kuvayı Milliye’nin başarısız olacağını saptamaktadır.

Milli Mücadele Derneği, ezilen Türk milletini yabancı düşmanların işbirlikçisi tüm sömürücü sınıflara karşı halkçılık bayrağı altında toplanmaya çağırır.

Devletçilik

Atatürk’ün 1923’ten sonra önüne koyduğu en önemli görev, Türkiye’nin iktisadi açıdan tamamen emperyalizmden bağımsız ve kalkınmış bir toplum haline gelebilmesidir. Ülkenin sonsuza kadar gerçekten tam bağımsız kalabilmesi için bu şarttır.

Atatürk’ün kurduğu sistemin, Batı kapitalizmini tamamen dışladığı ve liberalizme zıt bir model olduğu tarihi bir gerçektir.

1930’lara kadar süren ülkedeki yabancı işletmelerin millileştirilmesi sürecini, 1930’lardan sonra kamu eliyle planlı bir kalkınmayı temel alan radikal bir devletçilik süreci tamamlamıştır.

Atatürk “tarihte liberalizm döneminin artık tamamlandığını” saptadı. Ayrıca Atatürk, sadece iktisat politikası olarak değil, Türk milletinin toplumsal sistemi olarak da “ferdiyetçi nazariyenin” değil “devletçi nazariyenin” devrimin yolu olduğunu ilan etmişti.

Atatürk, Türkiye’nin tam bağımsızlığıdan asla vazgeçilemeyeceği için, Türk Devletçiliği ile 19. yy.dan kalma veya Sovyet modeline benzeyen sosyalizm uygulamaları arasına fark koymuştu. Gerekirse Türk devletçiliğine “devlet sosyalizmi” denebileceğini belirtmişti. Ancak kurduğu sistemin asla Batıdan veya başka bir yerden esinlenmeyen, Türk milletinin özgün eseri olduğunu ısrarla vurgulamıştı.

Dolayısıyla Devletçilik Atatürk’te gelip geçici bir iktisat politikası değil, Türk milletinin kendi doğasına has toplumsal bir sistemdir. Nitekim bu köktenci yaklaşım sayesinde 1923-38 arasında Türkiye tarihi boyunca bir daha tekrarlanamamış bir iktisadi büyüme ve kalkınma hızına ulaşılmıştır. Türkiye emperyalist sömürüye dayalı dünya ticaret sisteminden kopmuş, içe dönük bir sanayileşme hamlesiyle başarıyla kalkınmıştır.

Tüm dünyanın iktisadi bir çöküntüye uğradığı bu dönemde, Türkiye kendi kendine yeten, sanayileşme hamlelerini hızla tamamlayan bir ülke haline gelmiştir. Osmanlı gibi hiçbir sanayisi olmayan sömürge tipi geri ülke, 15 yılda büyük bir kalkınma mucizesi gerçekleştirmiştir.

Türk milletinin kendine has özellikleri dikkate alan ve emperyalist-kapitalist esarete son veren devletçilik uygulaması, daha sonra bağımsızlıklarını kazanan tüm Üçüncü Dünya ülkeleri için model olmuştur.

Ancak Türkiye Atatürk’ün ölümünden sonra yeniden liberalizme teslim edilmiştir. Türkiye hızla Batı emperyalizminin iktisadi sömürgesi olma yolunda ilerlemiştir.

Bugün Türkiye’nin en büyük stratejik zayıflığı Batıya olan iktisadi bağımlılığıdır. Bu bağımlılık hem içte milletin tüm zenginliklerini ve kaynaklarını sömüren bir yerli uşaklar tayfası yaratmış hem de dışta her türlü istilacı güç karşısında Türkiye’yi korunmasız bırakmıştır.

Vatanımıza yönelik büyük tehlikenin bu derece büyümesinin temel nedeni “memleketin tüm kalelerinin” Batı kapitalizmi tarafından içten fethedilmiş olmasıdır.

Milli Mücadele Derneği, Türkiye’yi çökerten, milleti parçalayan, siyasi ve iktisadi açıdan sürekli yerli hainler yaratan Batıya bağımlı kapitalist sisteme karşı çıkar. Türkiye’nin sömürgeleştirilmesini engellemenin tek yolunun iktisadi tam bağımsızlıktan geçtiğini saptar.

Tam bağımsızlığı sağlamanın yegane yolu ise, tekrar kapitalizm dışı, Atatürkçü ve devletçi bir iktisadi sistem kurmaktır. Türkiye Atatürk döneminde olduğu gibi kamu eliyle planlı kalkınma politikasına geri dönmelidir.

Atatürk döneminin büyük ekonomik başarıları ve devletçilik düşmanı liberal iktidarların büyük hezimetleri zaten Devletçilik İlkesini tarih önünde tek geçerli seçenek haline getirmiştir.

Milli Mücadele Derneği, Atatürk’ün hedeflediği “milli iktisat” kurma davasının yine Atatürk’ün Devletçilik İlkesiyle yürütülebileceğini savunur. Küreselleşmeye, emperyalizme, yabancı sermayeye taviz veren her türlü ara yola ve “milli kapitalizm” aldatmacalarına karşı çıkar.

Milli Mücadele Derneği, Türkiye’yi yıkım noktasına getiren ekonomik sorunlar ve dışa bağımlılık ile savaşmayı hedefleyenleri, emperyalizmin sömürüsünden kurtulmak isteyen tüm halk sınıflarını, Devletçilik İlkesi bayrağı altında toplanmaya çağırır.

Laiklik

Atatürk, Laikliği sadece çağdaş bir toplum yaratmanın tek yolu olarak görmüyordu. Gerçek anlamda Türk milletinin ulusal egemenliğinin sağlanması, Cumhuriyet rejiminin kurulması, milletin dış kaynaklı ve zehirli etkilere karşı korunması için de Laiklik olmazsa olmaz bir şarttır.

Dolayısıyla Laiklik İlkesi ancak Atatürk’ün Altı Ok’unun diğer beş ilkesiyle birlikte var olabilir. Yine Altı Ok’un bir bütün olarak uygulanabilmesi de, Türk milletini her türlü gerici oligarşiden, mezhepsel-dinsel bölünmeden ve dogmalardan kurtaran Laiklik İlkesinin tam olarak egemen olmasıyla mümkün olabilir.

Laiklik aynı zamanda yüksek Türk medeniyetinin ve Türk ulusal kültürünün yeniden canlanması ve Atatürk’ün deyimiyle Türklüğün “öze dönüşü” için şart olan bir ilkedir.

Laiklik çağdaşlaşma, uluslaşma ve bağımsızlaşma mücadelesinin temellerini oluşturur.

Emperyalizmin yeni sömürgecilik saldırısı Son Haçlı Seferi görünümü kazanmıştır. ABD önderliğindeki Batı emperyalistleri, özellikle Müslüman halkların yaşadığı Ortadoğu ve Orta Asya ülkelerine saldırmaktadır. Son yaşananlar laikliğin zayıf olduğu ülkelerin, çok daha kolay bir şekilde ulusal birliklerini yitirdiklerini, dinsel ve mezhepsel bölünme kanalıyla kolaylıkla işgale uğrayıp yok edildiklerini görülmektedir. Laiklik düşmanı gerici ve Şeriatçı güçler, kendi karanlık ve gerici hayalleri için en küçük fırsatta ulusa ihanet edip emperyalist Batının Haçlı Ordularıyla işbirliği yapabilmektedir.

Dolayısıyla Laiklik, aynı zamanda Müslüman ülkelerin ulusal birliğini ve bağımsızlığını iç ve dış düşmanlara karşı korumanın en başarılı yolu olarak bugün daha da büyük önem kazanmaktadır.

Türkiye’de Laiklik Atatürk’ün ölümünden itibaren Batı işbirlikçisi iktidarların ve Batının beslediği gerici güçlerin sürekli saldırıları altındadır.

Batı emperyalizmi, Türk ulusal birliğini parçalamak ve Türkiye’yi kolayca teslim alabileceği geri bir toplum haline getirmek için Şeriatçı güçleri sürekli desteklemektedir.

En sonunda Şeriatçılar Kürt-İslam bayrağı altında Atatürk’ün kurmuş olduğu Laik Cumhuriyet’in tüm organlarını ele geçirmişlerdir. Batıya olan sadakat borçlarını ise Türk vatanını bölerek ve satarak ödemektedirler.

Milli Mücadele Derneği, Batı, Şeriatçılar ve bölücüler arasında tıpkı Kurtuluş Savaşı yıllarındaki gibi kurulmuş olan şer eksenine karşı tüm Türkleri Atatürk İlkelerinin altında toplanmaya çağırır.

Laiklik İlkesi, sadece Cumhuriyeti değil, vatanı da savunmak için de altında toplanmamız gereken bir bayraktır. Ancak laikliği savunabilmek için önce laikliği ortadan kaldıranların efendisi olan Batı emperyalizmine karşı mücadele etmek gerekir.

Milli Mücadele Derneği, Laiklik İlkesini Atatürk’ün diğer ilkelerinden soyutlayarak, Atatürkçülüğü Batıcılık gibi göstermeye çalışan sözde laiklik savunucularına karşı mücadele eder. Doğu Şeriatını savunan gericilere de, Batı Şeriatını savunan Masonlara da karşı çıkar.

Milli Mücadele Derneği, Laiklik İlkesi sayesinde Türk milletinin tarihten gelen yüksek ahlakına uygun gerçek ve samimi din duygularını da, her türlü dış etkiden ve emperyalist istismardan korumayı hedefler.

Devrimcilik

Atatürk çağımızın en büyük devrimcisidir. Çünkü tüm ezilen dünya için emperyalizmi yıkıp, çağdaş ve eşitlikçi bir dünyaya ulaşmanın yolunu açmış büyük bir devrimin önderidir.

Büyük bir devrimci olarak Atatürk, ilkelerinin arasına Devrimcilik İlkesini de koymuştur. Atatürk sadece Türk milletine, devrimleri savunmak görevi yüklediği için değil, aynı zamanda Türk milleti ve gençliğinden devrimci olmasını ve yeni devrimler yapmasını istediği için Devrimcilik İlkesini Altı Ok’a dahil etmiştir.

Nitekim Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ve Bursa Nutku, Atatürk’ün ileride yeniden Milli Mücadele verilmesi ve yeni devrimlere girişilmesi gerekebileceğini öngördüğünü göstermektedir.

Bugün Türkiye’nin düzeni Atatürkçü bir düzen değildir. Atatürk’ün devrimleri bir bir yıkılmış veya yozlaştırılmıştır. Tıpkı Osmanlı’nın son dönemindeki gibi Türkiye, emperyalizmin sömürgesi ve gerici bir düzene mahkum edilmiştir. Bugün Türkiye’yi yıkılma ve parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya bırakan bu Atatürk düşmanı köhne düzendir.

Atatürk’ün kurduğu Tam Bağımsız, Laik Cumhuriyet rejiminden geri kalanları savunmanın tek yolu, bugün egemen hale gelmiş Atatürk ve Türk düşmanı düzen güçleriyle savaşmaktır. Aksi takdirde Cumhuriyet rejimi tamamen yıkılacaktır. Türkiye parçalanacaktır.

Milli Mücadele Derneği, Türk halkının tamamen kendi öz gücüyle vatan ve Cumhuriyet savunmasına katılması için çalışır. Türk milletinin bütün Atatürkçü, milliyetçi ve devrimci fertlerini tek bir cephede toplanmaya çağırır.

Atatürk’ün Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nda tüm işbirlikçi siyaset kurumunu dışlayarak oluşturduğu Kuvayı Milliye hareketi bugün de yegane modelimizdir.

Bu yüzden Milli Mücadele Derneği, Atatürk Devrimciliği gereği, Milli Mücadele yıllarında oluşmuş Ordu-Millet birliğinin, aydın-gençlik-halk-asker bütünleşmesinin tekrar sağlanması için çalışır.

Milli Mücadele Derneği, Türkiye’nin kurtulması ve yeniden Atatürkçü bir düzenin kurulması için tek yolun, var olan statükoya karşı Atatürk Devrimciliği bayrağının yüksetmek olduğunu savunur.

Vatanını düşünen her Türk evladı, Atatürk’ün emrettiği gibi “bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeden kendi öz gücüyle örgütlenmeli ve mücadeleye atılmalıdır.

Atatürk Devrimciliği, gerekirse tek başına kalma ve tüm düzen güçlerinin baskısıyla karşılaşma pahasına cepheye atılmayı ve Türklüğün gereklerini yerine getirmeyi şart kılar.

Atatürk’ün kendi hayatını ortaya koyarak verdiği devrimci mücadele bu açıdan en temel örneğimizdir. Hepimizin varlığı Türk varlığına armağan olsun.

semahhh.jpg

NAZİLLİ SEMAH GURUBU