Cumhuriyetçilik
Türk milletine uygun tek idare rejimi Cumhuriyettir.
Türkiye Cumhuriyeti Atatürk’ün deyimiyle bir Halk Cumhuriyeti’dir. Türk milletinin
seçtiği bu idare şekli, aynı zamanda 20. yy.da bağımsızlıklarını kazanan tüm
ezilen ulusların Batının dayattığı oligarşik ve sömürgeci siyasi modellere karşı
tek alternatif olarak tarihe geçmiştir.
Atatürk’ün devriminin amacı Türk milletini yeniden egemen kılmaktır.
Bu egemenlik sadece sınırların dış düşmana karşı korunmasıyla değil; aynı
zamanda milletin ülke içinde iktidar olması yani “Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin”
olmasıyla mümkündür.
Atatürk, Batı tipi oligarşik, sınıf egemenliğine dayanan parlamenter
demokrasileri reddettiği gibi, Batı sömürgeciliğinin Doğuyu geri bırakmak için ayakta tuttuğu
hükümdarlık ve teokrasi tarzı yönetim biçimlerini de reddetmiştir.
Atatürk, yüksek Türk medeniyetinin eski çağlardan beri temelini oluşturan Türk
ulusunun özgürlüğü ve egemenliği ilkesini, çağdaş Cumhuriyet ile yeniden etkin kıldı.
Cumhuriyet ulusal egemenliktir. Ancak ulusal egemenlik çok partili Batıcı düzen
tarafından yıkılmıştır. Bunun yerine Batı sömürgeciliğinin işbirlikçisi sömürücü
ve gerici sınıfların ve zümrelerin egemenliği kurulmuştur. Bu şekilsel demokrasi Atatürk’ün
deyimiyle millete rağmen kurulmuş Batıcı bir “oligarşi”dir.
Gerçek Cumhuriyet, Atatürk’ün de belirttiği gibi ulusun “kuvvetler birliği”ne
dayalı ulusal egemenlik rejimidir. Parlamenterizmin yarattığı kuvvetler ayrılığı sistemi
Atatürk’ün deyimiyle milleti “parçalamış ve felç etmiştir.” Ulusal egemenlikten doğan
kuvvetleri bir bir emperyalist dış güçlere ve içteki yerli işbirlikçi, gerici kesimlere teslim etmiştir.
Milli Mücadele Derneği, Cumhuriyeti tamamen yıkılma noktasına getiren
bu sözde demokrasiye karşı mücadele eder. Tekrar Türk ulusunun egemenliğinin ve Cumhuriyet’in tüm esaslarıyla
etkin hale gelmesi için mücadele eder.
Milli Mücadele Derneği, işbirlikçi, bölücü ve gerici güçlerin demokrasi adı
altında Türk ulusuna karşı kurdukları Kürt-İslam egemenliğine karşı mücadele eder.
ABD himayesinde gerici güçlerin kurmak istedikleri Ilımlı-Hilafet rejimine geçit vermemeyi temel hedefleri arasında
görür.
Milli Mücadele Derneği vatanımıza yönelik saldırıların aynı
zamanda Cumhuriyet’e yönelik saldırılarla güç kazandığının bilincinde olarak, tüm Cumhuriyetçi
güçleri saflarında mücadeleye çağırır. “Demokrasi” bayrağı altında toplanan
Cumhuriyet düşmanı işbirlikçi, bölücü ve gerici güçlere karşı Cumhuriyetçilik bayrağını
yükseltir.
Milliyetçilik
Milli Mücadele Derneği, Atatürk Milliyetçiliğini Milli Mücadele’nin rehberi
olarak görür. Türk milliyetçiliğinin, 20.yy’daki bilimsel ve tarihsel geleneğinin tek kaynağı olarak
Atatürk’ün eylem ve düşüncelerini görür.
Emperyalizme karşı bağımsızlık, her türden bölücülüğe
karşı birlik mücadelesinin temel ekseni Atatürk Milliyetçiliğidir.
Milli Mücadele Derneği, Atatürk Milliyetçiliğinin hiçbir yoruma açık bırakmaksızın
belirttiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’ni bir ulus-devlet olarak kabul eder. Türkiye’de tek bir ulus ve bu ulusun
asla paylaşılamaz egemenliğine dayalı tek bir devleti vardır.
Ezilen dünyada ulus gerçeği emperyalizmin en büyük düşmanıdır. Bu yüzden
emperyalizmin 500 yıldır değişmeyen sömürgeleştirme stratejisi “böl-parçala-yönet”tir.
Batının, ulusları parçalamak için kullandığı değişmeyen yol etnik, mezhepsel, dinsel
ve diğer türden bölücülüktür. Osmanlı’nın yıkılması ve sömürgeleştirilmesi de bu
şekilde olmuştur.
Bundan dolayı Atatürk Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı sadece emperyalist
işgalcilere karşı değil, emperyalizmin uşağı azınlıklara ve etnik bölücülere
karşı da vermiştir. Atatürk’ün kurduğu çağdaş ulus devlet, Osmanlı’nın
köhnemiş çok dinli ve milliyetli sömürge yapısının tam tersidir.
Milli Mücadele Derneği, Atatürk Milliyetçiliğinin Türk Devleti’nin temel
taşı olarak yeniden egemen olması için mücadele eder.
Milleti Atatürk’ün tanımladığı anlamda “dil, kültür ve
mefkure birliği” olarak kabul eder. Emperyalizmin dayattığı her türlü ırkçı ve etnikçi
parçalanmayı reddeder.
Milli Mücadele Derneği, Türk ulusunu parçalayan esas unsurun Atatürk’ün ölümünden
sonra kurulan Batıya bağımlı emperyalist uydusu siyasi ve iktisadi düzen olduğunu saptar.
Milletin tüm yaşam kaynaklarına bir avuç işbirlikçiyle birlikte el koyan
Batılı sömürgeciler, milletin önce sınıflara sonra da Atatürk’ün deyimiyle “tarihin karanlık
dönemlerinden kalma” etnik ve dini kimliklere bölmektedir.
Bu çerçevede Milli Mücadele Derneği Türk ulusunun parçalanmasını engelleyecek
yegane yol olarak milleti yeniden egemen ve bağımsız kılmayı görür.
Atatürk Milliyetçiliği tüm ezilen dünyaya örnek olmuş bir antiemperyalist mücadelenin
yaratıcısı ve ürünüdür.
Bu yüzden Milli Mücadele Derneği, Türk milliyetçiliğinin en temel gereği
ve görevi olarak, Tam Bağımsız Türkiye ve vatanın bütünlüğü için yeniden Kuvayı Milliye çağrısı
yapmaktadır.
Milli Mücadele Derneği, bu esaslar doğrultusunda tüm Türk milliyetçilerini Atatürk’ün
Milliyetçilik İlkesi bayrağı altına çağırır.
Halkçılık
Atatürk’ün Milli Mücadele stratejisi emperyalizme karşı ezilen ve sömürülen
tüm halk kesimlerini birleştirmekti.
Atatürk daha 1920’de Türk milletinin emperyalizm tarafından topyekun sömürülen,
ezilen, “erbab-ı say” yani emekçi bir halk olduğunu saptamıştı. Atatürk’ün devrimi
bu yüzden hem tüm milleti işgalcilere karşı birleştiren milliyetçi bir devrim hem de emperyalist sömürgeciliğe
ve sömürüye karşı büyük çoğunluğu köylü ve emekçi olan tüm Türk milletini birleştiren halkçı
bir devrimdi.
Atatürk halkçılıktan, Türk milletini “sınıfsız, imtiyazsız
ve kaynaşmış” bir toplum olarak kalkındırma davasını algılıyordu.
Atatürk’ün kurduğu ekonomik sistem ve gerçekleştirdiği toplumsal devrimlerinin
her biri, Türk milletinde daha henüz derinleşmemiş sömürü ve sınıflaşma eğilimlerini engellemeye
yönelikti. Bu yüzden, Osmanlı’dan kalan emperyalist işbirlikçisi azınlıklar, aristokrat zümreler
ve gerici kesimler Cumhuriyet ile tasfiye edilmiştir.
Yine Atatürk’ün kurduğu devletçi ekonomi, Türkiye’nin yabancı sermayeye
bağlanmadan, kapitalist sınıflaşma ve sömürü yoluna gitmeden kaynaşmış bir toplum olarak
ilerleme hedefini desteklemekteydi.
Atatürk’ün ölümünden sonra, 2. Dünya Savaşı’yla birlikte halkçılık
yerine iktidar eliyle zengin sınıfların ve imtiyazlı kesimlerin yaratılması yoluna gidildi.
Emperyalizm ile işbirliği yapan sınıflar halkın ezici çoğunluğunun aleyhine zenginleştirildi
ve iktidara oturtuldu.
DP ile birlikte başlayan Türkiye’yi açıkça emperyalist kapitalizme teslim
etme politikası, Atatürk’ün “sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış” toplum
idealini tamamen yok etti. Bunun yerine Atatürk’ün deyimiyle “erbab-ı say” olmayan, “yan gelip
yatarak” ülkenin doğal kaynaklarını, pazarlarını, ucuz işgücünü, kamu eliyle yaratılmış
büyük iktisadi girişimlerini yabancılara satan, işbirlikçi bir sermaye kesiminin diktatörlüğü kuruldu.
Böylelikle sadece Atatürk’ün Halkçılık ilkesi değil, Cumhuriyetçilik
ve Milliyetçilik ilkeleri de yok edildi.
Milli Mücadele Derneği, Atatürk’ün Halkçılık ilkesinin yeniden uygulanmadığı
takdirde, Türk milletini esaret altına alan bu sermaye kesiminin vatan topraklarını da parsel parsel yabancı
işgalcilere satacağının bilincindedir. Türkiye’yi işgal etmeyi düşünen Batılı
emperyalistlerin işbirlikçileri tüm halkın sırtından asalak gibi zenginleşen bu sermaye çevreleridir.
Dolayısıyla Milli Mücadele Derneği, vatanı içteki işbirlikçi sınıflara
karşı korumak görevi göz ardı edilirse, Kuvayı Milliye’nin başarısız olacağını
saptamaktadır.
Milli Mücadele Derneği, ezilen Türk milletini yabancı düşmanların işbirlikçisi
tüm sömürücü sınıflara karşı halkçılık bayrağı altında toplanmaya çağırır.
Devletçilik
Atatürk’ün 1923’ten sonra önüne koyduğu en önemli görev, Türkiye’nin
iktisadi açıdan tamamen emperyalizmden bağımsız ve kalkınmış bir toplum haline gelebilmesidir.
Ülkenin sonsuza kadar gerçekten tam bağımsız kalabilmesi için bu şarttır.
Atatürk’ün kurduğu sistemin, Batı kapitalizmini tamamen dışladığı
ve liberalizme zıt bir model olduğu tarihi bir gerçektir.
1930’lara kadar süren ülkedeki yabancı işletmelerin millileştirilmesi
sürecini, 1930’lardan sonra kamu eliyle planlı bir kalkınmayı temel alan radikal bir devletçilik süreci
tamamlamıştır.
Atatürk “tarihte liberalizm döneminin artık tamamlandığını”
saptadı. Ayrıca Atatürk, sadece iktisat politikası olarak değil, Türk milletinin toplumsal sistemi olarak
da “ferdiyetçi nazariyenin” değil “devletçi nazariyenin” devrimin yolu olduğunu ilan etmişti.
Atatürk, Türkiye’nin tam bağımsızlığıdan asla vazgeçilemeyeceği
için, Türk Devletçiliği ile 19. yy.dan kalma veya Sovyet modeline benzeyen sosyalizm uygulamaları arasına fark
koymuştu. Gerekirse Türk devletçiliğine “devlet sosyalizmi” denebileceğini belirtmişti. Ancak
kurduğu sistemin asla Batıdan veya başka bir yerden esinlenmeyen, Türk milletinin özgün eseri olduğunu
ısrarla vurgulamıştı.
Dolayısıyla Devletçilik Atatürk’te gelip geçici bir iktisat politikası
değil, Türk milletinin kendi doğasına has toplumsal bir sistemdir. Nitekim bu köktenci yaklaşım sayesinde
1923-38 arasında Türkiye tarihi boyunca bir daha tekrarlanamamış bir iktisadi büyüme ve kalkınma hızına
ulaşılmıştır. Türkiye emperyalist sömürüye dayalı dünya ticaret sisteminden kopmuş, içe
dönük bir sanayileşme hamlesiyle başarıyla kalkınmıştır.
Tüm dünyanın iktisadi bir çöküntüye uğradığı bu dönemde, Türkiye
kendi kendine yeten, sanayileşme hamlelerini hızla tamamlayan bir ülke haline gelmiştir. Osmanlı gibi
hiçbir sanayisi olmayan sömürge tipi geri ülke, 15 yılda büyük bir kalkınma mucizesi gerçekleştirmiştir.
Türk milletinin kendine has özellikleri dikkate alan ve emperyalist-kapitalist esarete
son veren devletçilik uygulaması, daha sonra bağımsızlıklarını kazanan tüm Üçüncü Dünya
ülkeleri için model olmuştur.
Ancak Türkiye Atatürk’ün ölümünden sonra yeniden liberalizme teslim edilmiştir.
Türkiye hızla Batı emperyalizminin iktisadi sömürgesi olma yolunda ilerlemiştir.
Bugün Türkiye’nin en büyük stratejik zayıflığı Batıya olan
iktisadi bağımlılığıdır. Bu bağımlılık hem içte milletin tüm zenginliklerini
ve kaynaklarını sömüren bir yerli uşaklar tayfası yaratmış hem de dışta her türlü
istilacı güç karşısında Türkiye’yi korunmasız bırakmıştır.
Vatanımıza yönelik büyük tehlikenin bu derece büyümesinin temel nedeni “memleketin
tüm kalelerinin” Batı kapitalizmi tarafından içten fethedilmiş olmasıdır.
Milli Mücadele Derneği, Türkiye’yi çökerten, milleti parçalayan, siyasi ve iktisadi
açıdan sürekli yerli hainler yaratan Batıya bağımlı kapitalist sisteme karşı çıkar.
Türkiye’nin sömürgeleştirilmesini engellemenin tek yolunun iktisadi tam bağımsızlıktan geçtiğini
saptar.
Tam bağımsızlığı sağlamanın yegane yolu ise, tekrar
kapitalizm dışı, Atatürkçü ve devletçi bir iktisadi sistem kurmaktır. Türkiye Atatürk döneminde olduğu
gibi kamu eliyle planlı kalkınma politikasına geri dönmelidir.
Atatürk döneminin büyük ekonomik başarıları ve devletçilik düşmanı
liberal iktidarların büyük hezimetleri zaten Devletçilik İlkesini tarih önünde tek geçerli seçenek haline getirmiştir.
Milli Mücadele Derneği, Atatürk’ün hedeflediği “milli iktisat”
kurma davasının yine Atatürk’ün Devletçilik İlkesiyle yürütülebileceğini savunur. Küreselleşmeye,
emperyalizme, yabancı sermayeye taviz veren her türlü ara yola ve “milli kapitalizm” aldatmacalarına
karşı çıkar.
Milli Mücadele Derneği, Türkiye’yi yıkım noktasına getiren ekonomik
sorunlar ve dışa bağımlılık ile savaşmayı hedefleyenleri, emperyalizmin sömürüsünden
kurtulmak isteyen tüm halk sınıflarını, Devletçilik İlkesi bayrağı altında toplanmaya
çağırır.
Laiklik
Atatürk, Laikliği sadece çağdaş bir toplum yaratmanın tek yolu olarak
görmüyordu. Gerçek anlamda Türk milletinin ulusal egemenliğinin sağlanması, Cumhuriyet rejiminin kurulması,
milletin dış kaynaklı ve zehirli etkilere karşı korunması için de Laiklik olmazsa olmaz bir
şarttır.
Dolayısıyla Laiklik İlkesi ancak Atatürk’ün Altı Ok’unun
diğer beş ilkesiyle birlikte var olabilir. Yine Altı Ok’un bir bütün olarak uygulanabilmesi de, Türk
milletini her türlü gerici oligarşiden, mezhepsel-dinsel bölünmeden ve dogmalardan kurtaran Laiklik İlkesinin tam
olarak egemen olmasıyla mümkün olabilir.
Laiklik aynı zamanda yüksek Türk medeniyetinin ve Türk ulusal kültürünün yeniden canlanması
ve Atatürk’ün deyimiyle Türklüğün “öze dönüşü” için şart olan bir ilkedir.
Laiklik çağdaşlaşma, uluslaşma ve bağımsızlaşma
mücadelesinin temellerini oluşturur.
Emperyalizmin yeni sömürgecilik saldırısı Son Haçlı Seferi görünümü
kazanmıştır. ABD önderliğindeki Batı emperyalistleri, özellikle Müslüman halkların yaşadığı
Ortadoğu ve Orta Asya ülkelerine saldırmaktadır. Son yaşananlar laikliğin zayıf olduğu
ülkelerin, çok daha kolay bir şekilde ulusal birliklerini yitirdiklerini, dinsel ve mezhepsel bölünme kanalıyla
kolaylıkla işgale uğrayıp yok edildiklerini görülmektedir. Laiklik düşmanı gerici ve Şeriatçı
güçler, kendi karanlık ve gerici hayalleri için en küçük fırsatta ulusa ihanet edip emperyalist Batının
Haçlı Ordularıyla işbirliği yapabilmektedir.
Dolayısıyla Laiklik, aynı zamanda Müslüman ülkelerin ulusal birliğini
ve bağımsızlığını iç ve dış düşmanlara karşı korumanın en
başarılı yolu olarak bugün daha da büyük önem kazanmaktadır.
Türkiye’de Laiklik Atatürk’ün ölümünden itibaren Batı işbirlikçisi
iktidarların ve Batının beslediği gerici güçlerin sürekli saldırıları altındadır.
Batı emperyalizmi, Türk ulusal birliğini parçalamak ve Türkiye’yi kolayca
teslim alabileceği geri bir toplum haline getirmek için Şeriatçı güçleri sürekli desteklemektedir.
En sonunda Şeriatçılar Kürt-İslam bayrağı altında Atatürk’ün
kurmuş olduğu Laik Cumhuriyet’in tüm organlarını ele geçirmişlerdir. Batıya olan sadakat
borçlarını ise Türk vatanını bölerek ve satarak ödemektedirler.
Milli Mücadele Derneği, Batı, Şeriatçılar ve bölücüler arasında
tıpkı Kurtuluş Savaşı yıllarındaki gibi kurulmuş olan şer eksenine karşı
tüm Türkleri Atatürk İlkelerinin altında toplanmaya çağırır.
Laiklik İlkesi, sadece Cumhuriyeti değil, vatanı da savunmak için de altında
toplanmamız gereken bir bayraktır. Ancak laikliği savunabilmek için önce laikliği ortadan kaldıranların
efendisi olan Batı emperyalizmine karşı mücadele etmek gerekir.
Milli Mücadele Derneği, Laiklik İlkesini Atatürk’ün diğer ilkelerinden
soyutlayarak, Atatürkçülüğü Batıcılık gibi göstermeye çalışan sözde laiklik savunucularına
karşı mücadele eder. Doğu Şeriatını savunan gericilere de, Batı Şeriatını
savunan Masonlara da karşı çıkar.
Milli Mücadele Derneği, Laiklik İlkesi sayesinde Türk milletinin tarihten gelen
yüksek ahlakına uygun gerçek ve samimi din duygularını da, her türlü dış etkiden ve emperyalist istismardan
korumayı hedefler.
Devrimcilik
Atatürk çağımızın en büyük devrimcisidir. Çünkü tüm ezilen dünya için
emperyalizmi yıkıp, çağdaş ve eşitlikçi bir dünyaya ulaşmanın yolunu açmış büyük
bir devrimin önderidir.
Büyük bir devrimci olarak Atatürk, ilkelerinin arasına Devrimcilik İlkesini de
koymuştur. Atatürk sadece Türk milletine, devrimleri savunmak görevi yüklediği için değil, aynı zamanda
Türk milleti ve gençliğinden devrimci olmasını ve yeni devrimler yapmasını istediği için Devrimcilik
İlkesini Altı Ok’a dahil etmiştir.
Nitekim Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ve Bursa Nutku, Atatürk’ün ileride
yeniden Milli Mücadele verilmesi ve yeni devrimlere girişilmesi gerekebileceğini öngördüğünü göstermektedir.
Bugün Türkiye’nin düzeni Atatürkçü bir düzen değildir. Atatürk’ün devrimleri
bir bir yıkılmış veya yozlaştırılmıştır. Tıpkı Osmanlı’nın
son dönemindeki gibi Türkiye, emperyalizmin sömürgesi ve gerici bir düzene mahkum edilmiştir. Bugün Türkiye’yi
yıkılma ve parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya bırakan bu Atatürk düşmanı köhne
düzendir.
Atatürk’ün kurduğu Tam Bağımsız, Laik Cumhuriyet rejiminden geri
kalanları savunmanın tek yolu, bugün egemen hale gelmiş Atatürk ve Türk düşmanı düzen güçleriyle
savaşmaktır. Aksi takdirde Cumhuriyet rejimi tamamen yıkılacaktır. Türkiye parçalanacaktır.
Milli Mücadele Derneği, Türk halkının tamamen kendi öz gücüyle vatan ve
Cumhuriyet savunmasına katılması için çalışır. Türk milletinin bütün Atatürkçü, milliyetçi ve
devrimci fertlerini tek bir cephede toplanmaya çağırır.
Atatürk’ün Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nda tüm
işbirlikçi siyaset kurumunu dışlayarak oluşturduğu Kuvayı Milliye hareketi bugün de yegane modelimizdir.
Bu yüzden Milli Mücadele Derneği, Atatürk Devrimciliği gereği, Milli Mücadele
yıllarında oluşmuş Ordu-Millet birliğinin, aydın-gençlik-halk-asker bütünleşmesinin tekrar
sağlanması için çalışır.
Milli Mücadele Derneği, Türkiye’nin kurtulması ve yeniden Atatürkçü bir
düzenin kurulması için tek yolun, var olan statükoya karşı Atatürk Devrimciliği bayrağının
yüksetmek olduğunu savunur.
Vatanını düşünen her Türk evladı, Atatürk’ün emrettiği gibi
“bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeden
kendi öz gücüyle örgütlenmeli ve mücadeleye atılmalıdır.
Atatürk Devrimciliği, gerekirse tek başına kalma ve tüm düzen güçlerinin
baskısıyla karşılaşma pahasına cepheye atılmayı ve Türklüğün gereklerini yerine
getirmeyi şart kılar.
Atatürk’ün kendi hayatını ortaya koyarak verdiği devrimci mücadele bu açıdan
en temel örneğimizdir. Hepimizin varlığı Türk varlığına armağan olsun.